Sahi bazen sormadan edemiyorum kendime gitmenin nasıl bir mahiyete sahip olduğunu. Ben mi yanlış bir yolda sürükleniyorum elimde olan cevaplarla yoksa düşünceler mi beni kör kütük mahrum ediyor dış dünyaya karşı? Ortasındayım hayatın ve kıpırdama imkanı sunmuyor bana; sürüklenecek-sin bu alaca karanlık içerisinde der gibi hoyratça itiyor beni. Peki ben bunu kazanmak için ne yapmış olabilirim? Elimden iyilik gelmiyorsa yaptığım kötülüklerin suçlusu ben miyim ya da beni buna mahkum kılanlar mı?
Sevmek; anlamını bazen yok edebildiğimiz değer yargılarımızın başında gelen sevmek, onun da genelleştirildiği bir dünya var elimizde.. Karşımda bulunan insanların önemini belirlemeye çalıştığım bir kriter olarak her şeyin başında gelen, sevmek. Herkes gibi mi olmalıyım henüz kazanamadığmı bile kaybetmemek için. El verin dostlar çıkarın beni buradan, yokluğun dibine vurduğu acılardan kurtarın. Yok olsun dünya; kalmasın elimde hiç bir şey ama sevdiklerim benimle olsun. Yoksa ne anlamı olur yaşamanın; yaşayan bir ölü olmaz mısın, söylesene?
Sıradanlaşmışlık; o da nesi deme, o hepimizin yapmak için birbirimizle yarıştığımız bir kavram. Hayat boyu birbirimizle kıyaslarlar bizi, tıpkı insanı insanla kırmak, dövmek, parçalamak ister gibi.. Ve başarırlar ne yazık ki. Herkes bir kenarda kendi parçalarını toplamaya çalışır ama olmuyor, olamıyor; onu dahi ol-durmamıza izin vermiyorlar.
Perişanlık; insan zaten perişan bir varlıktır, her şeyini isteyipte ulaşamadıklarıyla değerlendirmez mi insan? Sahi ben mi böyle düşünüyorum sadece, sanmıyorum bir takım insanlarla hem fikir olduğumu varsayıyorum en azından. Her neyse dostlar, perişanlık önce sevmeyi becere-memeden sonrasında ise sıradanlaşarak oluşan bir kavramdır. Dikkat edilmesi gereken asıl husus sevmenin hakkını vermektedir.
Ve pişmanlık; bu kavram başlı başına yanlış tanımlanan ve insanların kendi menfaatlerine göre düzenlediği bir takım prensiplerin oluşmamasının akabinde gerçekleşen duygu olarak karşımızda duruyor. Babam derdi hep; oğlum pişman olacağın bir şeyi yapma, eğer bir şeyi yaptıysan da pişman olma! Hayatım her ne kadar küçücük bir zarf içerisinde ve önünün belli olmadığı bir konumda olsa da ben pişman olmamak için çabaladım ve başardım ama insanlar beni pişmanlıkla sınadı, varsın sınasınlar...
Velhasılı kelam benim demek istediklerim bunların birleştiği bir özelim aslında, dostlar. Hayatınız da gerçekten bir kere seversiniz ve sevginin asıl tarifine oradan ulaşırsınız; sizi siz yapan tüm değerler sevginizin bulunduğu insanda anlam bulur. Ben de yaşadım böyle bir olayı ve hala da devam ediyor umarım ki süresini belirleyeceğimiz bir durumumuz olmaz ve sonsuzun derinliklerinden el ele çıkabiliriz. Çünkü biliyorum ben dayanamam, olmaz yani ben vazgeçmeyi denerim eğer ki mutsuzluğa neden oluyorsa varlığım, yalnızlıktan da korktuğumdan değil de ya canım onun ellerini isterse, söylesenize kardeşim ne yaparım ben? Onun sıcaklığını bulabilir miyim? Kesinlikle hayır!
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine. bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak Allah’a inanmaktır
Sormak istediğim soruların arkası kesilmiyor; sahi neden? Neden ben insanlara güvenemiyorum? Neden insanların hepsi samimiyetsiz, çelişki içerisinde görülüyor? Neden olması gereken yerde değil de herkes kendilerini bir şey sanma seviyesindeler? Neden bir insan özelini başka birisine açar? Evet bu soru üzerinde duralım biraz, düşünün; hayatınızda değer verdiğiniz sayılı insan olur ve siz o insanlardan bir tanesine özelini başkasına açmaması gerektiği üzerine uyarıda bulunuyorsunuz. Özelin demek; yaptığın işten yediğin yemeğe, gezdiğin yerden oturduğun kafeye kadar en ince hususları bile kapsar dostlar. Sahi ben mi yanlış düşünüyorum gene bir insanı özeli olmamalı mı? Sonrasında dinlenmeyen bir çift söz ve yapılan yanlışlar; bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim hepsinin sonunda da ben suçlu oluyorum ya helal diyorum kendi kendime ne adamsın be(!) sözümde akabinde.
Bir insanın kiminle konuştuğu belirler o insanın değerini, çöplük koku olmadan asıl pislikliliğini sürdüremez, insanda pislikleri olmadan etrafında kendi saçmalığını sürdüremez. Şahıslar kendi değişimlerine yol açmanızdan korkmayıp el vererek mantıklı olana yürüse, emin olun yaşanılası bir yer halini alırız. Bazen öyle bir zor duruma getiriyor ki bu durumlar insanı içinizden ettiğiniz küfürler bile kesmiyor, doyurmuyor nefisnizi!
Gelin sizinle ortak bir noktaya varalım, herkes istediğini yapsın ama pişman olunmayacaksa eğer. Ben pişman olurum bunu yaparsam belki de hayatımda ilk defa ama yerde kalmam, kalkmasını bilirim; tıpkı sen gibi! Kimse onur, şeref kadar değerli değildir. Ama bunun bir de sevgi yanı var; herşeyini verdiğin ve kaybettiğin sevgi! Evet yaşanılanların ardından ne yapılması gerekiyor bilemem amma velakin bildiğim bir şey var, belki de ben sınırı geçmişimdir. Olsun sınır da geçilsin, her şey de yapılsın ama dönüşü olmayan bir yola girilmesin; bitmesin. Gerçi ayrılıkta sevgiye dahil der şair ayrılanlar hala sevgili!
Ben vazgeçmedim de gitmedim de, gonyam merkezinde bir şahsı oturttum başında bekliyoru; hem de gider korkusuyla, belki de ondan be dostlar bu sıkıntılar hem öyle demiyor muydu zaten atalar sakınılan göze çöp batar! Belki bir gün gidecek, belki de hep kalacak; bundan nasıl emin olabilirsiniz ki severek mi? Sevgi gerçekten bu kadar kudretli mi? Eğer öyleyse desenize ben hiç sevmemişim. Hayatı boyunca kendi sevgisinden bile şüphe eden bir insan nasıl olurda başkasının sevgisine tutulur ki? Olmaz demeyin oluyor işte ..
Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz... Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin... Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun... Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan... Alışkanlıklar daima korkutur beni... Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim... Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır... Fakat şimdi sana alışıyorum... Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor. Yalnız içimde garip bir korku var. Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum... Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum... Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla yapayalnız bırakmaktan korkuyorum... Oysaki her zaman ve günün her saatinde yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı... Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni... Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz. Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim... "Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün... Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin, o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla, sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden! İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum... Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi. Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım. Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum. Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum. Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor... Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım. Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa seni görecekler içimde... Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun? Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz. İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz için bir bütün haline geliyoruz durmadan... Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni... Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden... Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor... Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri... Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum... Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık... Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz.... Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum... Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun. Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde... Uzun süren bir baygınlık sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim... Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım yüksekliğe erişemez... Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin değil... Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi. Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz. Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde. Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu. Alev almayan bir yerimiz kalmadı. Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor. Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık. Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum. Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek. Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız... Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde bizden güçlüsü olmayacak! En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle... Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır. Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık... |
Söyleyeceklerim uzun belki de sana göre kifayetsiz ama bil ki vazgeçmek sanıldığı kadar kolay değil hele ki gitmek kesinlikle kolay değil; bir de seviyorsan hiç kolay olmaz! Gitmedim, vazgeçmedim, pişman olmadım, gitmek istemedim; sevdim, arzu ettim, güvenmek istedim ve sabrettim. Bundan sonrasında neler olur bilemem ama bildiğim bir şey var düzelmesi gereken durumlar işte o zaman yapılan hesapların hepsi bozulacak. Ben seni kaybetmek istemem şahit olun dostlar! Ben seninle birlikte bir gelecek isterim ki bu sence de makulse ve sen de istersen.. İstemesen de isterim ama bu bir havanda su dövme olayı olur dahası olmaz Şimdi talibi çıkmamış sevgilerin birer birer cenazesini kaldırma vakti, ve temizlenme vakti! Ya hayatta çeki düzen vererek yol katedersin ya da geriye doğru sayarsın. Tabiki buna da ben karışamam; your life, yoru choice. Güzel bir söz vardır; Still waters run deep!. Eyvallah elvadanın kırık dökük bir parçasıdır! Etme, gitme.. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder